Yabancı arkeoloğa yerli koordinatör: Türkiye bu duruma sokulamaz
İZMİR – Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yabancı bilim heyetleri tarafından yürütülen arkeolojik kazılara, Türk bilim insanlarından birer ‘koordinatör kazı başkanı’ atanması kararı tartışmaları da beraberinde getirdi. “Türk arkeoloji tarihinde, 163 yıl sonra yeni ve milli bir sayfa açtık” diyen Ersoy, yabancı heyetlerce yürütülen kazı çalışmalarının başına Türk bilim insanlarından koordinatör görevlendirme işlemlerini tamamladıklarını açıkladı. Ersoy, yabancı ekiplerin çalıştığı kazılara Türk kazı başkanları atayarak, bu sayede çalışmaları 12 ay boyunca devam ettireceklerini de ekledi.
Arkeolojik değerleri gelecek nesillere miras olarak aktarabilmek için tüm kazı alanlarında, kazı ve restorasyon işlerinin ‘Geleceğe Miras Projesi’ adı altında birleştirildiğini de belirten Ersoy, proje ile arkeolojik değerlerin hızla gün yüzüne çıkarılmasını, Anadolu’nun tamamında kültür turizmi potansiyelinin ortaya konmasını, üniversitelerin arkeoloji ve sanat tarihi bölümünden mezun olan gençlere istihdam sağlanmasını hedeflediklerini belirtti.
Bakan Ersoy, bir başka demecinde de yabancı ekiplerin kazdıkları alanlardaki ilerlemeleri metrekare hesabı ile az bularak, “1860’lardan beri Efes kazılıyor. Şu ana kadar yüzde 25’i çıkarılmış. Bu kazı programıyla birlikte gelecek 4 yılda, ilk etapta bu seviyeyi yüzde 45’lere kadar çıkaracağız. Hierapolis’te de durum vahim! Orada yüzde 3,5 kazılmış. Oradaki kazı oranı da 2024 sonunda yüzde 20, 25’leri geçecek. Sonrasında da yüzde 45’i geçecek şekilde oranı hızlı bir şekilde artıracağız” demişti.
Antik kentleri, kazılan metrekareye göre ‘başarı’ ya da ‘başarısızlık’ üzerinden değerlendirmesinin ne kadar doğru olduğunu, arkeolojinin sadece kazı yapmaktan ibaret olup olmadığını, bulunan eserlerin tasnif ve yayın süreçlerinin nasıl olması gerektiğini ve arkeolojik alanların kimin tarafından kazılıp, kimin tarafından kazılmayacağına karar verilen sadece turizm odaklı bakış açısını konunun uzmanlarına sorduk.
Ancak öncesinde meselenin bir başka önemli yönünün de yabancı kazılara atanan Türk koordinatörlerden bazılarının Bakanlık tarafından verilen bu görevi kabul etmeye mecbur kalmaları olduğunu belirtelim. Çünkü bu görevi kabul etmedikleri takdirde bu kez kendi kazılarının ellerinden alınması endişesini taşıyorlar. İlkesel olarak hiçbir kazı başkanı, kendi alanına müdahale edilmesini kabul etmezken, şimdi bakanın talimatıyla yabancı meslektaşlarının alanlarına bu denli tepeden inme bir şekilde nasıl müdahalede bulunacakları ise merak konusu.
Arkeoloji dünyasının duayen isimlerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu Yöneticisi, Arkeolog Nezih Başgelen, Kültür varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü Kenan Yurttagül, Arkeologlar Derneği Genel Başkanı Bülent Türkmen ve ismini vermek istemeyen yabancı bir kazı başkanı ile yabancı kazılara atanan koordinatörler Gazete Duvar’a konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘ARKEOLOJİK KAZI, MÜTEAHHİDİN YAPTIĞI HAFRİYAT DEĞİLDİR’
“Bürokrasi bilime karışamaz” diyerek uygulamaya tepkisini dile getiren Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, yabancı kazılara Türk koordinatörler atanmasına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Arkeolojik kazılar bilimsel bir çalışmadır, geçmiş dönemlere ait, tüm insanlığın belgelerini, verileri taşıyan dolgulardaki bilgiyi ortaya çıkartmaya, bilim dünyasına kazandırmaya çalışan uğraşılardır, bilimin gereklerine göre yapılır. Arkeolojik kazı, müteahhittin yaptığı hafriyat değildir, toprağı kazan kepçeyi değiştirir ama çalışmayı yapan bilim insanını değiştiremezsiniz. Çünkü o çalışmanın bilimsel bir amacı vardır ve bu amaca göre bir planlama yapılır. Kaldı ki herkesin bu bilimi yapma şekli farklıdır. Kazıyı yürüten, hangi milletten olursa olsun, bir kere o çalışmaya başlamış ise onun haberi olmadan başka birisine aynı yerde bilimsel çalışma yaptıramazsınız. Bunun adı bilimsel korsanlık, bilimsel hırsızlık olur. Bilim, bürokrasinin karışmayacağı bir ortamda kendi içinde rekabet eder. Türk arkeolojisini geliştiren de budur. Yine kısa bir süre önce uygulamaya konulan 12 ay kazı yapma projesi de büyük bir hatadır. Bir biyoloğun kaç gün mikroskoba bakacağına, bir fizikçinin deneyini ne kadar sürede yapacağına bürokrasi karar veremez. Aynı şekilde bürokrasi, kimin ne kadar kazı yapacağına da karar veremez. Dolayısıyla bürokrasi ile bilim arasındaki arayüz doğru işlemelidir. Tük arkeolojisinin Osman Hamdi Bey’den başlayan, Erken Cumhuriyet döneminde güçlenerek gelişen gelenekleri vardır, bilim insanına saygı, bilimsel çalışmanın evrenselliği bu geleneklerin temelidir. Geleneği bir kez bozarsanız, sistem kötüye gider!..”
‘KİMSENİN TÜRKİYE’Yİ BU DURUMA SOKMAYA HAKKI YOK!’
1965 yılında üçüncü dünya ülkelerinden birisinde yaşanan olayı örnek vererek sözlerine devam eden Özdoğan, “Bu ülkede arkeolojik alandaki bir höyüğü üçe böldüler. Üçte birini Japon ekibe, üçte birini Hollandalı ekibe verdiler. Diğer üçte birini de kendileri kazdı. Bu kazıyı yapan üç ayrı ekip ayrı zamanlarda çalıştı ve birbirleriyle hiç temas etmedi. Bu durum bütün dünyada alay konusu oldu. İşte bu olay tam da şu an ki duruma benziyor. Kimsenin Türkiye’yi bu duruma sokmaya hakkı yok! Bunca yıldır kazı yapan bir kazı başkanının alanına başka birisi girip kendi yöntemiyle kazı yapacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bu Türkiye’nin bütün saygınlığını, bilim anlayışını yok eder. Bu yapılan yabancı kazı başkanlarına bir düşmanlık gibi algılanıyor ama onun da ötesinde bu yabancı düşmanlığını çok aşmış bir durum. Bu yapılan arkeolojik kazıyı bilim olarak değil toprak hafriyatı gibi görmektir” ifadelerini kullandı.
‘YAKINDA YABANCI KAZI BAŞKANLARININ HEPSİ BIRAKIR GİDER’
Türkiye gibi gelişmiş, uzun ve köklü gelenekleri olan bir ülkede tüm bunların yapılabilmesini aklının almadığını sözlerine ekleyen Özdoğan, bu uygulamanın olası sonuçlarının neler olabileceğini sorduğumuzda ise şu yanıtı verdi:
“Dünyanın hiçbir ülkesinde hangi kazıyı kimin yapacağına bürokrasi karar veremez. Eğer bu durum devam ederse yakında yabancı kazı başkanlarının hepsi bırakır gider. İstenilen bu mudur bilmiyorum ama onları kovacaklarsa da bunu bilime daha saygılı bir şekilde yapsınlar! Ama bilimsel korsanlığı teşvik etmeye kalkmasınlar. Örneğin 1950’lerde benzer bir şeyi yaşadık. Türkiye, ben her şeyi kendim yaparım diyerek içine kapandı ve dünyadaki bütün gelişmelerden koptu. Daha sonra bunun telafisi 15 yıl sürdü. Bizler ancak 70’li yıllardan sonra arkeolojide neler olduğunu öğrenmeye başladık. Şimdi yeniden Türkiye’yi dünyadan kopartıp ‘Biz her şeyi daha iyi yaparız’ diyorlarsa açıkça söylesinler. Bunu anons etsinler, biz de bilim dünyasıyla temasımızı keselim. Ama şunu bilsinler ki kimse Türkiye’ye muhtaç değil. Bilim dünyası ile temasımızı kesersek Hasan Hüseyin Hüsmen Ağa’nın arasında gidip geliriz.”
‘MİLLİYETÇİ, TEKELCİ YENİ BİR EĞİLİMİN BENİMSENDİĞİNİ İZLİYORUZ’
Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu Yöneticisi Arkeolog Nezih Başgelen, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Türkiye’nin arkeoloji alanında dünyada söz sahibi olabilmiş bir ülke olduğuna dikkat çekti. Oluşturduğu kurumları, müzeleri, kazıları ve yetiştirdiği bilim insanlarıyla Türkiye’nin dünyada saygın bir yeri olduğunu belirten Başgelen şöyle devam etti:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin daha kuruluş aşamasında, stratejik ve ekonomik önemi olan her konuda ulusalcı bir çizgi geliştirirken, bilimi evrensel bir çerçevede dünyayla paylaştığını izliyoruz. Bu bağlamda Kurtuluş Savaşı sırasında mücadele ettiğimiz ülkelerin bilim insanları ve bilimsel kurumlarıyla bile Cumhuriyet’in kurulduğu günden itibaren sıcak ilişkiler kurulduğu, “bilim insanı olarak, bilimsel çalışma yapanlara’ gerekli kazı ve araştırma izinlerinin önyargısız bir şekilde verildiğini görüyoruz. O dönemde Atatürk, arkeolojiyi bir bilim alanı olarak gördü ve diğer bilimlerde olduğu gibi bunun da ancak uluslararası işbirliği ile yapılabileceğini, çeşitli uygulamalarla da bizzat ortaya koydu. Türkiye’de çalışan yabancı kazı başkanlarıyla da bizzat samimi dostluklar kurdu. Günümüzde ise stratejik ve ekonomik değeri olan her şey uluslararası paylaşıma açılırken, başta arkeoloji olmak üzere bilim alanında milliyetçi, tekelci ve dünyaya kapanma özlemi taşıyan yeni bir eğilim tercih edilmek isteniliyor.”
‘İLERİDE TELAFİSİ ZOR OLABİLECEK HASSAS BİR SÜRECE GİRİYORUZ’
Bakan Ersoy’un yabancı kazılarla ilgili koordinasyonu sağlamak üzere bundan sonra Türk bilim insanlarının başkanlığı ve koordinatörlüğü altında yürütüleceğini söylediğini hatırlatan Başgelen, bu yöndeki yeni politikanın radikal kararlarla uygulanmasında uzun vadede oluşabilecek olumsuzluklar açısından kaygılı olduğunu belirtti.
Başgelen, devamında şunları söyledi:
“Türkiye Cumhuriyeti kuruluş aşamasında, özgüveni olan bir devletin saygın duruşu ile yerli ya da yabancı ayırımı gözetmeden bilim insanlarına kucak açtı. Bunu yaparken devletin çıkarlarını; stratejik, politik ve istihbarı alanlarda en üst seviyede titizlikle gözetilmesinden de geri kalınmadı. Bugüne değin arkeoloji alanında yabancı kazı ve araştırma heyetleri ülkemizin misafirleri olarak kabul edilerek karşılıklı kültürel anlaşmalar çerçevesinde sahadaki çalışmaları samimiyetle desteklendi. Bugün ise yabancı kazı heyetlerinin bilimsel çalışmalarına çeşitli yaptırımlar getiriliyor. Koordinatör kazı başkanı atanması sonrası meslektaşlar arası dostluk ve bilim etiği açısından çıkacak sorunlar, ileride uluslararası ilişkilerde telafisi zor olabilecek zararlar oluşturabilir. Kaldı ki bilimsel kazı çalışmasını yürütenler hangi uzmanlar ile çalışacaklarını genellikle kendileri seçer. İlgili ülke bürokrasinin buna müdahale etmesinin günümüz dünyasında pek tercih edilen bir durum olmadığını da görüyoruz. Bu yaklaşımın ulusal çıkarları koruma adı altında kamuoyuna sunulması ise Cumhuriyetin 2’nci yüzyılının arkeoloji vizyonu açısından çok yönlü irdelenmesi gereken hassas bir konu.”
ARKEOLOJİYİ METREKARE HESABIYLA, BİR YERE GÖTÜREMEZSİNİZ’
Bakan Ersoy’un, daha kısa bir süre önce yabancı kazılara Türk bir eş başkan atadığını hatırlatan Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü Kenan Yurttagül, şimdi de koordinatör atayarak yabancı bilim insanlarının elini kolunu bağlamaya çalıştığını belirtti.
Yurttagül devamında şunları söyledi:
“Bu çok yanlış, talihsiz bir açıklama ve uygulamadır. Bakanın sevinçle 163 yıl sonra kazıları ele geçirdik demesi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarının hiç anlaşılmamış olduğunu gösteriyor. Yabancı kazıların bu ülkeye katkısını kimse inkar edemez. Yaptıkları yayınları Türk arkeolojisiyle paylaşıyorlar. Bakan, bu insanların ellerini kollarını bağlamak istiyorsa bütün kazıları kapatsın! Çünkü onların elini kolunu bağlarsanız çalışamazlar. Kaldı ki arkeolojinin amacı turizm değildir. Bilim insanları oradan çıkacak sonuçları yayımlar. Yoksa bakanın istediği gibi turizm kalkınsın diye arkeoloji yapılmaz. Bir antik kenti güzel görünsün, turist çeksin diye hızlı bir şekilde ayağa kaldıramazsınız. Yol inşaatı yapar gibi toprağı atıp içinden çıkardığınız sütunları üst üste koymak arkeoloji değildir. Kaldı ki turistler üst üste konulan sütunlarla değil oranın tarihi ile ilgileniyor. Bakan beyin yanılgısı bence burada. Bu fikirleri sayın bakana kimler veriyor gerçekten merak ediyorum. Arkeolojiyi metrekare hesabıyla karşılaştırma yaparak da milli yerli zihniyetiyle de bir yere götüremezsiniz. Arkeolojiye müdahale etmeyi bırakalım ki hocalar kendi işlerini bildikleri gibi yapsınlar.”
‘ARKEOLOGLAR İÇİN ÇOK YER AÇMAK BİR MARİFET DEĞİL’
“Bu durumun ortaya çıkaracağı çift başlılığın ciddi bir sorun yaratacağı aşikar” diyen Arkeologlar Derneği Genel Başkanı Bülent Türkmen, koordinatör atamalarının alanda yapılacak bilimsel çalışmalara olumsuz bir yansıması olacağı görüşünde.
Uzun yıllardır bu alanlarda çalışma yürütmüş olan yabancı meslektaşlarının oluşturduğu bir birikim olduğunu ve bu birikimi dikkate almadan, bu ekiplerle birlikte bir müzakere yapmadan yukarıdan alınan bu kararların yöntem olarak da doğru olmadığına dikkat çeken Türkmen, konuya ilişkin şu yorumu paylaştı:
“Bakan Ersoy’un yaptığı açıklamalara göre çalışmaların ‘hızlıca’ yapılacağına vurgu yapılıyor. Oysa ki mesleğe uygun olmayan uygulamalardan biri de işin hızlı yapılmasıdır. Kazının, restorasyonun hızlıca yapılması ne demek? Böyle bir uygulama, böyle bir söylem olabilir mi? Hızlı iş yapmak istiyorlarsa öncelikle kültür varlıklarının korunması, tahribatın, kaçak kazıların önlenmesi, sit alanlarının imara, ranta açılmasını durdursunlar. Arkeolojik alanların hızlıca kazılması için yapılan bu planlama, bu alanların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla değil tamamen ticari bir bakış açısıyla yapılıyor. Bakanlık hızını alamamış olmalı ki bir de kazıları 12 aya çıkararak arkeolojik alanların tahribatındaki ‘hızı’ en üst seviyeye taşımaya çalışıyor! Ancak arkeologlar için çok yer açmak bir marifet değil! Bakan, öncelikli olarak bugüne kadar ortaya çıkarılan eserlerin korunmasını sağlayıp bu uygulamalara dur desin ve ‘hızlıca’ kendi yaptığı bu tür uygulamalardan da geç olmadan geri dönsün.”
‘YABANCI BİLİM İNSANLARININ EMEĞİNE SAYGISIZLIK’
Türkiye’deki milli arkeoloji modelinin kafalarını karıştırdığını söyleyen yabancı bir kazı başkanı, yıllardır hem ekonomik hem de bilimsel açıdan emek verdikleri alanlarda yaşadıkları bu gelişmeleri büyük bir üzüntüyle karşıladıklarını söyledi. Bu sistemin kazı alanlarında koordinatör ile kendileri arasında ciddi sorunlar yaratacağını düşünen kazı başkanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın son dönemdeki politikalarını bilim insanlarının emeğine saygısızlık olarak nitelendirildi:
“Son yıllarda bizlere karşı dayatılan bürokratik zorluklardan dolayı birçok yabancı ekip Türkiye’den çekildi ve çalışmalarını daha iyi koşulların sunulduğu diğer komşu bölgelere kaydırdı. Şimdi de yıllardır kazdığımız alanlarda çıkan verilere dair hiçbir fikri olmayan Türk koordinatörleri gönderiyorlar. Kazı alanı bir ekip tarafından tüm sorunlarıyla ele alınan bir proje çerçevesinde kazılır veya restore edilir. Kaldı ki herhangi bir uygulama yapmak için alana hakim olmanız gerekir. Zaten başka bir alanda kazı başkanlığı yapan bir koordinatör, bizim alanımızda işin hangi aşamada olduğunu, ne yapılması gerektiğini nereden bilecek? Ayrıca belgeleme yöntemini bilmediği bir alanda neye göre kazı yapacak? Bu koordinatör için de çok zor bir durum. Arkeoloji bilimi Türkiye’yi dünyada temsil eden yegane bilim dallarından birisi. Bunun oluşmasında belki yüz yıldır Türkiye topraklarında kazı yapan yabancı kazı ekiplerin emeği büyük. Bu aşamada milli arkeoloji söylemi ve 12 ay kazı adı altında, yabancı ekiplerin uğraşlarının yok sayılması bizim açımızdan çok incitici.”
‘KOORDİNATÖRLERİN HİÇBİRİSİ BEKLENİLDİĞİ GİBİ ‘HIZLI’ KAZI YAPMAZ’
Yabancı kazılara atanan bir koordinatör ise kendisine bu görev teklif edildiğinde çok yadırgadığını ancak görevi reddettiği takdirde sorun yaşayacağını düşündüğü için kabul etmek zorunda kaldığını söyledi.
Bir alanda işi kim ehil olarak yapıyorsa onun devam etmesi gerektiğini savunan koordinatör şu yorumu paylaştı:
“Görevi kabul eder etmez mahcup bir şekilde atanmış olduğum antik kentin yabancı kazı başkanı ile temasa geçtim, onlar da doğal olarak şoke oldular. Çünkü üslup hiç iyi değildi. Diğer arkadaşlarım gibi benim de yabancı bir kazının koordinatörlüğünü üstlenmek sıcak baktığım bir konu değil. Bakanlık buna karar vermiş olabilir ama yöntem böyle olmamalıydı. Yabancıların hiçbir şekilde görüşleri alınmadı. Bu şekilde 80-100 yıldır emek veren kazı başkanlarının kalbini kırıyoruz ve bu hoş bir şey değil. En önemlisi de bizi yabancı kazılara atadılar ama bunun hukuki bir alt yapısı yok. Çünkü 2863 sayılı yasaya göre bir tane kazı başkanı olur. O da Bakanlar Kurulu’nun atadığı kazı başkanıdır. Dolayısıyla bu atamalar şu an yasaya aykırı olarak yapılıyor. Bakanı bu işe teşvik eden Türk akademisyenlerin kimler olduklarını hepimiz biliyoruz. Bakan da konuya hakim olmadığı ve her şeyi turizm odaklı düşündüğü için onların söylediklerini yapıyor. Kaldı ki kazı alanlarına atanan koordinatörlerden hiçbirisi bizden beklenildiği gibi hızlı kazı yapmaz. Her kazının bir belgeleme yöntemi var. Alanın kazı başkanının belgeleme yönteminin dışında koordinatör, kendi belgeleme yöntemini mi uygulayacak? Korkunç bir şey bu!”
Bir başka koordinatör ise konunun genellikle kötü niyetli bir yaklaşım olarak algılandığını belirterek kendisinin de yabancı bir kazıya atanmasından büyük bir kaygı duyduğunu belirtti. Bu yöntemi yabancı kazı başkanlarına karşı büyük bir ayıp olarak nitelendiren koordinatör, bu iki başlığının ileride büyük sorunlara yol açacağını kaydetti.